25 Kasım 2008

küçük bir hikaye 3



bütün sesler yok olmuştu... hiçbir şey duymuyordu... korkudan gözlerini açamıyordu... ama merakta ediyordu neler olduğunu... artık daha fazla dayanamayacaktı... yavaşça gözlerini açtı... gözlerini açtığına emindi... ama hala birşey göremiyordu... etrafı zifiri karanlıktı... ışığa dair hiçbir şey yoktu etrafında... bir yere doğru sürüklendiğini hissetti sadece... sanki uçuyor gibiydi... ne kadar olduğunu bilmediği uzunca bir süre bu durum devam etti... bir ara o kızı gördü, uzaklarda bir yerlerde... mantıcının içindeydi galiba... ve her zaman oturduğu masada oturuyordu o da... biriyle konuşuyordu yemek yerken... kimdi acaba karşısındaki... erkeğe benziyordu uzaktan... daha da yakınlaştı - nasıl yaptığını bilmeden... gördüklerine inanamıyordu... karşısındaki kişi kendisiydi...

oturmuşlardı ve yemek yiyorlardı başbaşa... kıskandı, nedense... ama sonra saçma olduğunu düşündü... kimi kimden kıskanıyordu... sevindiğini farketti... ama o da yersizdi... daha da yakınlaştı... yanıbaşlarındaydı... onları duyabiliyordu artık... tatlı tatlı sohbet ettiklerini gördü... ikisi de çok mutluydu gördüğü ve duyduğu kadarıyla... bir süre onları dinledi... "beni görmüyorlar galiba" diye düşündü bir ara... sonra bunların nasıl gerçekleşebilir olduğunu düşünmeye başladı... aklı almıyordu olanları... bu bir rüya olabilir miydi acaba? yada başka birşey... daha önceden de rüya görmüştü ama hiçbiri böyle değildi... bu bir rüya dahi olsa, uyanmak istemedi... ama, o anda herşey yok oldu... yeniden karanlığın içinde buldu kendini... sanki biri onun isteklerinin tam tersini yapıyordu...

yine karanlığa gömüldü... anlayamıyordu... düşünme yeteneğini kaybetmişti artık... içinde küçük bir korku ve ürperti vardı, ama daha çok hissettiği şey meraktı... en son neler olduğunu düşünmeye başladı... ama nafile, hatırlayamıyordu...

zaman böyle geçip gidiyordu... zaman hakkında düşünmeye başladı sonra... eğer hiç birşey değişmezse zamanın varlığından bahsetmek saçma diye düşündü... hareketin olmadığı yerde zaman da olamazdı... ama düşünüyordu her an ve bunun farkına vardı... "az önce başka şeyler düşünürken şimdi başka şeyler düşünüyorum" dedi kendi kendine... "eğer ben olmasaydım, zaman diye birşey de olmayacaktı?!" dedi... biraz saçma geldi en başta ama sonra başka bir sonuç çıkaramadığını farketti... her geçen saniye daha da çok sıkılıyordu... kendiyle konuşmaktan artık iyice bunalmıştı... yeni birşey yoktu... 35 yıllık bildiği, tanıdığı kendiydi... başkalarına ne kadar çok ihtiyacını olduğunu farketti bi anda... onlarla bire bir iletişim kurmasa da, onlara ne kadar muhtaç olduğunu gördü... hem sevindi hem de üzüldü...

heryer ve herşey karanlığın içinde kalmıştı... ışığın önemini farketti birden ve yeniden... "eğer ışık olmazsa, hayatın da bir anlamı yok!" dedi... sanki hayat ile ilgili gerçekleri ilk defa tam anlamıyla öğreniyordu... "birşeyin değeri yokluğunda daha iyi anlaşılır..." demişti annesi... haklıydı... annesini düşündü uzunca bir süre... onu ne kadar özlediğini farketti yeniden... babasını da özlemişti ama annesi ile karşılaştırılamazdı hiçbir zaman... daha küçücükken akrabaları onlara geldikleri her seferinde sorarlardı ona; "en çok kimi seviyorsun? babanı mı anneni mi?" diye... onun cevabı ilk günden beri değişmemişti: ikisini de ama daha çok annemi..

düşünceler deryasında yüzüyordu sanki... düşüncelerinin ucu bucağı yoktu... biri bitmeden diğerine atlıyordu... artık yorulmuştu... uyumak istediğini farketti... ama hiç uykusu yoktu... bekledi... bekledi... ve bekledi...

derinlerden bir ses geliyordu sanki... ama anlaşılmıyordu... biraz daha bekledi...

Hiç yorum yok: