8 Nisan 2010

özlemek



öyle çok özledim ki...
öyle çok özledim ki konuşmayı. 
yazmayı öyle çok özledim ki...

ama konuşacak hiç bir şeyim yok şu an. düşünüyorum da, gerçekten yarın yüz yüze gelsek neler konuşacağız? merhaba. merhaba. nasılsın? iyiyim, sen? iyiyim ben de. iş-güç? onlar da aynı. ve hepsi bu kadar. arkası yok. konuşacak hiç bir şeyim yok maalesef.


ne kötü oysa, konuşacak bir şeyimin olmaması... insanlar ayrıldıklarında neden konuşacak bir şeyleri kalmaz! halbuki ilişkiye başlamak kadar normal olmalıydı bitirmekte... sorun nerede acaba? yaşananların ardından insanların birbirlerine söyleyecek bir şeyleri kalmaz mı hiç?! isterdim ki, ayrılsakta  iletişimimiz kopmasın! ama bunu istememe rağmen, iletişimi tamamen koparan bendim... görüşmek için aramıştın oysa... ben istemedim açmayı... konuşacak bir şeyim yoktu... havadan sudan konuşmaktan nefret ediyorum... kendimi değiştirmek için çok çabaladım ama başaramadım. diyorum ya, oysa ki öyle çok ihtiyacım var ki sana! 


isterdim... isterdim ama bazen istemekte yetmiyor, ne zormuş ayrıldıktan sonra beraber olabilmek... dost ve arkadaş kalabilmek... üzgünüm ama öyle! umarım mutlusundur, umarım bir gün gerçekten mutlu olursun...


aşk bir rüya... bir kendinden vazgeçme hali... istediğin şeye ulaşamama ve her daim ona ulaşma isteği... ne yazık ki bu kapıya uğramayacak artık! yeniden aşık olamayacak kadar akıllandık ve kirlettik zihinlerimizi...!!



bakmak sana öylece... 
fırtınalı bir denize bakıp,
ruhu bedeninden büyük balinaların oynaşmalarını izler gibi...
uçsuz bucaksız gökyüzüne ve yıldızlara bakıp,
içlerinden en güzel, en büyük ve en parlak olanını görür gibi...
bakmak sana!
bakarken anlatmak kendini, 
döküvermek eteğindeki taşları avuçlarına...
dinlemek seni,
izlemek gözlerindeki hüznün ve umudun dansını...