29 Kasım 2009

zaman





zamanın umurunda mı ki, bizim zamandan ne anladığımız ve hiç duraksamadan ilerleyişi karşısında çaresizliğimiz...


her şeye olduğu gibi, ona da bir duygu yüklüyoruz galiba...

bu arada gerçekten "zaman nedir?"

olası cevaplar...

* bilmiyorum...
* ben var oldukça var olan, yoksam olmayan bir şeydir...
* saniyelerin birbirini kovalaması ve günün parçalara bölünmesidir...
* kolumdaki saattir...
* bir şeylerin o sürdükçe anlaşılacağını iddia ettikleri kaçış, kurtuluş ve kapanış cümlesinin kahramanıdır...
* takvimleri meydana getiren olgudur...
* geçmişin, bugünün ve geleceğin ayrımına varmamıza sebep olan şeydir...
* harekettir...
* içinde yolculuk yapılmak istenendir...
* başlangıcı ve sonu merak edilendir...
* yavaşlamayan ve hızlanmayan ama bazı hallerde öyle sanılandır...
* bu yazıyı okumaya başladığın anla şu an geldiğin an arasındaki algılamadır...
* yanılsamadır...

zamanla anlaşılacaktır diyor birileri... zamanın da ne olduğunu zamanla anlayabilecek miyiz acaba?
herkesin bir cevabı var zamanın ne olduğuna dair. hiç birine yanlış yada doğru diyecek durumda değilim... 
her birinden bazı ufak doğrular görüyorum sadece...
ama cevaplardan bana en yakını; sanıyorum ki "hareket"...

hareketin olmadığı yerde zamanın da bir anlamı yok gibi geliyor bana... kastettiğim hareket en temel bazda bir şey... atomlar ve adını bilmediğim daha küçük yapı taşları arasındaki çekim yada itim gücünün eseri olan hareket... her an değişim halinde her şey... değişimin olmadığı yerde, yani aslında hareketin olmadığı yerde zamandan söz edilebilir mi?

peki hareketi sağlayan nedir?

neden bir şeyler birbirini iter ve/ya çeker? 

ne kadar süredir bu böyledir?

zamanın başlangıcında hemen yanı başında olmak ister miydiniz? 
olmaz değil mi... keşke olsa ama... başlangıçtan öncesini görmek isteyecektik değil mi bir de... 
ama nasıl olur, daha yeni başladı !

peki gerçekten bir başı var mı bu bahsi geçenin? yani sonsuz mu yoksa, ezelden beri mi var? ve ebediyen devam mı edecek? bizim varlığımızla başlayıp, yokluğumuzla bitecek mi gerçekten? 
soruların her türlüsü mevcut... lakin cevapların hiçbiri yok...

sordukça ve düşündükçe daha da zorlaşıyor her şey... 
en iyisi sormamak, ama durmuyor ki, durdurulamıyor ki!

soruların birkaçına cevap bulursam, sanki hayatın anlamına dair merakla beklenen sırrı çözecekmişim gibi hissediyorum... belki de hiç bir anlamı yok...

olan biten ve olacak olan her şey koca bir yanılsamadır belki de...

kim bilir !?

18 Kasım 2009

bitişin başlangıcı...







yaşadıklarım ve yaşayamadıklarım hayatıma yeniden yön veriyor...

acıyla ve hüzünle... kıvranarak içimde bir yerler...

sıkışıyor kalbim... ne saçma... kalp sıkışır mı hiç !?

bir an önce kaçıp gitmek istedim o büyülü şehirden...

halbuki seviyordum o şehri...  

senin olduğun şehirden uzaklaşmak ve bir daha dönmemek istedim oraya...

neden soruyorsun diyordun...

daha çok acı çekmek ve senden nefret ederek uzaklaşmak içindi bütün sorularım...

anlatılan her ayrıntı beynimde yinelenecekti ve her seferinde kızgınlığım daha çok artacaktı...

kızgın değilim demiştim oysa... ama kızgınım şimdi bir şeylere... neye olduğunu bilmiyorum ama öyle...






gidiyorum şimdi... kaçarak hem de... kovalayanım yok arkamdan... ama kaçmam gerek...

uzaklaşmalıyım her şeyden... ve hatta kendimden... sokaklar hep tanıdık... insanlar gülüyorlar sanki bana...

senin yaşadıkların da bir şey mi diyorlar... biz alalarını gördük diyorlar... bu kent, bu kahrolasıca kent neleri görmedi ki...






üzülsem mi sevinsem mi bilemiyorum birden... yeniden ve yeniden tutunmalıyım kendime...

başka birinin-bir şeyin varlığı yada yokluğu olmamalı hayatımın anlamı...

onu değerli kılan sendin... değersizleştirip içinde öldürecek olan da sensin...

kirlenmedim aslında, ama yine de arınmalıyım bir şeylerden...

arınmalı... büyümeli... tazelenmeli...

yaşanacak bir tane hayatım var...

gözlerimi yeniden açmalı ve gülmeliyim yeniden evrenle birlikte...

9 Kasım 2009

yazı








yırtıp attım hepsini, nasıl bir hırsla yaptıysam bilmiyorum, o kadar çok istemiştim ki onları okumanı, uzun zamandır yaz(a)mıyordum çünkü, her gün yeniden yazmaya başlamıştım, hatta günde 3 kez yazdığım bile oldu, ama hiçbirinin anlamı yoktu anlaşılan, haberin bile olmamalıydı belki de, heyecanlanacağını sanmıştım oysa, sevineceğini, mutlu olacağını, yanılmışım...



bitti diyordu mesajın, keşke ve yine de keşke yırtmasaydım onları, dursaydı bir kenarda sessizce, sen okumadığın sürece bir anlamı olmayacaktı ve sen onları okumayacaktın, ama yine de dursaydı... üzüldüm sonra onları yok ettim diye, kızdım kendime, başkasına ait bir şeydi o ve ben onları yok etmiştim hakkım olmayarak, ama yapacak bir şey yoktu artık...



yeniden yazmak istiyorum, yaşadıklarıma dair, her şeye dair, illaki sana dair olmayacak bu sefer, her şeye dair olacak, ve belki de hiçbir şeye...