31 Aralık 2009

...






Orada bulunan herkesin yüzünde üzüntülü bir ifade vardı. Ve bazıları da ağlıyordu galiba. Evet evet ağlıyorlardı, hem de yüksek sesle ve kimseden çekinmeden. Hava yağmurluydu. ama her an güneş çıkacak gibiydi. Ormanlık bir alandaydılar ve bütün ağaçlar yemyeşildi. Kavaklar, çamlar, serviler, kayınlar, meşeler, çınarlar ve adını bilmediği bir çok ağaç vardı. Hepsinin kokusu ayrıydı ve birleştiklerinde herşeyin içini temizliyorlardı. Bir sürü hayvan da vardı bu ormanda. Daha önce hiç görmediği kuşlar şarkı söylüyorlardı hep bir ağızdan. Ama sanki biraz hüzünlüydü bu şarkı. Daha çok bir ağıta benziyordu. Diğer hayvanlar susuyor ve şarkıyı dinliyorlardı sessizce. Hepsinde bir dinginlik ve huzur vardı. Uğur böceği kanatlarını içine çekmişti, karıncalar ve arılar çalışmıyorlardı artık, maymunlar birbirini temizliyordu sessizce, papağanlar birbirinin sessizliğini taklit ediyorlardı, ceylanlar ot yemiyordu artık, bir köpek ailseini de yanına almış sohbet ediyordu onlarla, kartallar ve akbabalar uçmuyorlardı, yüksek bir sekoyanın tepesinden izliyorlardı insanları ve diğerlerini. Gökyüzünden bir ses geldi, hazır olun der gibi. İnsanlar yanlarında getirdikleri şemsiyeleri açtılar, ıslanmamak için. İnsanların yüzüne biraz daha dikkatli baktı ve birkaçı dikkatini çekti. Sanki onları tanıyordu. Anlamıştı en sonunda onların kim olduğunu. Ailesi idi onlar. İlk görüşte neden tanıyamadığını düşündü ve üzüldü. Diğerlerinden bir kaçını daha tanıyordu galiba. Ama bir türlü kim olduklarını anlayamıyordu. Nasıl hatırlayamazdı bir türlü aklı almıyordu. Unuttu onları ve ailesini düşünmeye başladı. Neden burdaydılar ve özellikle annesi neden bu kadar çok ağlıyordu? Neye üzülüyorlardı? Ailesinin haricinde bir bayan daha ağlıyordu. Ve gerçekten çok üzgün görünüyordu. Kim di bu bayan ve neden ağlıyordu? Sorulara cevap bulamadığı için canı sıkıldı. Biraz yaklaştı onlara.


Bu bayanda onu çeken bir şey vardı. Sanki aynı anda doğmuşlar ve bir daha hiç ayrılmamışlar gibiydi hisleri. Birisi ona naber nedi. Ama o cevap vermedi soruyu sorana. Annesi bir ağıt yakmıştı galiba ama sözleri anlaşılmıyordu yada sadece o anlamıyordu. Annesi ağladıkça kardeşleri ve babası daha çok ağlıyordu. O bayanda ağlıyordu ama biraz farklı. Birden bir ışık yandı beyninde. Kim olduğunu hatırladı bayanın ve şaşırdı neden burda diye. Ailesi ile neden aynı ortamdaydı bu sevdiği bayan? Onlar ne zaman tanışmışlardı hem? Biraz daha yaklaştı ağlayan insanlara. Anne neden burdasınız ve neden ağlıyorsunuz diye sordu. Ama ne annesi ne de diğerleri dönüp bakmadılar bile. Sanki beni görmüyorlar diye düşündü. Annesinin sözlerine kulak verdi tekrar. Kara gözlerine gurban olduğum yavrum diyordu annesi. Ama nasıl olurdu? Bunu yalnızca kendisine derdi? Kanatlarını açtı ve biraz daha yaklaştı onlara. Ben ölmedim bak burdayım diye bağırıyordu. Ama onu kimse görmüyor ve duymuyordu. Bir tek sevdiği bayan ona doğru baktı. Yüzünde ufak bir gülümseme olmuştu aşık olduğu bayanın. Ama yeniden toprağa ve içinde yatan sevgilisine baktı. Artık ağlamıyordu. Şaşırdı bunları gören. Doğruca sevdiği insana yaklaştı ve sevdiğinin gözlüklerinde gördüğü şeye, yani kendisine baktı ve gördüğüne inanamadı bir süre. Bir kelebek olmuştu! Yağmur kesilmişti ve güneşle beraber bir gökkuşağı sarmıştı gökyüzünü.
26.04.2005

Hiç yorum yok: